zondag, maart 24, 2013

Intiha

Sen de bilirsin hüznün incelmişliğini,
Fırınında değil, mezecilerinde bulunur kalbimizin,
Oysa keder, kara ekmek gibi zorunlu nerdeyse...
Senin verdiğin hüzün kedere dönüşüyor gitgide.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim şimdiki halde...
Tipiyi çağırdım, göz gözü görmesin yine.
Gözlerime ilgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soluk, serin bak.
Her zamanki bakışınla muhakkak,
Özlem bulutu çözünür, taşkın olur.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim bugünlerde;
Dağdan kereste kesemem bunu bekleme,
Kafeste kuş beslemek de değil bana göre
Son nefesine yetişmeyi düşler miyim,
-Tanrı beni korusun-
İlgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soluk bak gözlerime.
Tipiyi çağırdım göz gözü görmesin yine;
O güzelim bakışın kesinlikle
Eritir buzulları taşkın olur.
Ömür vâdisinin sona erdiği uçurumda,
Duygu nehri çavşanlaşır ve korkunç coşkun olur. 

- Hüsrev Hatemi - 

Bedahşan İli Ve Yüreğim

Sen çık ve salın, gün akşamlıdır
Tükeniyor, yok oldu bile sevgi
Yazılsın tarihi ve sezilsin
Sonlanışı aşkın, artık o yok ki...
Öyleyse gülüm, neye yarar bilim;
Ezelden ölümün ettiği zulüm,
Granit kayalara kazılsın.
Umardık yüreğimizin yazıtları,
Yâni o kayalar, bir de kanımız,
Bir gün lâl olur Bedahşan’da.

Ah kuzu, bıçak hep senin boynuna
Kirlenmiş çöllerde şimdi Leylâ...
Teneke kutu ve çöpler yanında,
Yüreğimiz lâl olmaz asla.

Yeridir, bu yürek şimdi ezilsin,
Yazılsın tarihi ve sezilsin...
Bir zaman vardı, şimdi yok sevgi
Sen çık ve salın, şunu da bil ki,
Küskün gider gidenler yer altına
Nice gevher bedenler çürüdüler
Gevher canlar imiş, parlıyor hâlâ
Tek sahipli ve çok yüzlü bir tebessüm
Özlem ve buluşmalar hep onunla.

Ben kınanma hırkasını kendim giydim eğnime

Sağtöre kadehini taşa çaldım kime ne
Bu kimi ilgilendirir Beyefendi?
Çünkü nice beden, gevher misâli
Arzın sandukasına kondu.

Ah çık ve salın ki gün akşamlıdır
Dilim ise lâl olacak yakındır
Ama yüreğimin kanı ve kayalar,
Lâl olmayacak Bedahşan’da...
Of kuzu, bıçak hep senin boynuna
Sen çık ve salın, gün akşamlıdır.


- Hüsrev Hatemi - 

maandag, maart 18, 2013

Sevdigin sarkilari dinleyip, yeni siirler biriktiriyorum. Senden sonra müptelasi olucagim bir sey kalmadi. Siir biriktiriyorum. Insan hic siir biriktirir mi diye sorma. Icimde rüzgar rüzgar, firtina firtina, yagmur yagmur seni biriktirmektense; siir biriktirmek bana iyi geliyor. Bana cok az iyi gelen seyler var fakat bunlarin ne oldugunu dahi bilmiyorum. Bazen yazmak gibi sacma sapan islere bulasiyorum. Hani yazmazsa insan, bir seyler yolunda gitmicekmis gibi olur ve gercekten hic bir sey yolunda gitmez ya.Yazinca da gitmiyor iste. Sonra unutkanlik vuruyor basima; halan ocakta elimi yakiyorum, cayi unutuyorum, sigara icmeyi dahi beceremiyorum. Bu becereksiz halim senden mi yoksa sensizlikten mi bilmiyorum. Neden sonra bir yerlere gitmek geciyor icimden; tren vagonlari pek gürültülü, gemiler oldukca sessiz, cocuklar uykusuz. Hersey seninle göz göze gelememek kadar karanlik.    

dinsdag, maart 12, 2013

Bir "veda"nin hangi surette göründügünü ben bilirim. Ben bilirim ayriligin kapi kirisinde sallanisini...  

maandag, maart 11, 2013

beni bu yalana inandiran sendin.simdi her yanim camur.sahibi yok bu yazilanlarin.
ve hatta sair falan da degilim. üzerime alinmiyorum bu gündüzleri. cocuk sesleri ile gözyaslarinin gürültüsü birbirine karisiyor. ac martilarin cigliklari bastiriyor uzaklardan... cok uzaklardan kulagima fisildanan sesini. 
Biraz daha uzun yasiyacak olursam, mezarim derin olucak.ne bahari ne de seni bekleyecek kadar vakti yok telaselerimin.yürümeyi becerebilseydim, kaldirimlar ayak seslerime tahammul edebilseydi, ellerim ellerine degse idi, yagmurun gölgesine siginabilseydik, ama beraber; uzamasa idi uzakliklar, git gide, sabredebilseydik ve tutabilseydik öfkemizin zincirlerini, buna inanacak üc bes sahit tutabilseydik; kurtulurduk belki.




zondag, maart 10, 2013

Köşe

1.

Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın

Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hâtırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın

2.

Evlerinin içi ayna döşeli
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
Bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek
Ayna hâtıra gözler ve sevmek

Evlerinin içi kabartma bahar
Köşelerinde keklik gibi bakıp duran saksılar
Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar

Evlerinin içi yeni güllerden
Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
Beni katil suların ortasına bıraka
Katil sular güneşi gözlerinden götüren

Evlerinin içi gurur döşeli
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli

3.

Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar

Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı

Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin


4.

Taşların ortasında Leylâ'nın gözleri
Leylâ köşe köşe göz göz şiirin ortasında
Ben Leylâ'yı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
Leylâ ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında

Ben Leylâ gibi güneş doğarken uyanamam
Şehir gece gündüz benim içime uyur
Leylâ'yı götürüp Londra’nın ortasında bıraksam
Bir bülbül gibi yaşamasını değiştirmez çocuktur

Leylâ diyorsam kesik yanaklarıyla Leylâ
Üç köşeli dünyasıyla
Okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla
Leylâ diyorsam şu bizim gerçek Leylâ

Biz seni işte böyle seviyoruz Leylâ

O gitti bize ağlamak kaldı kala kala

5.

Beni yeraltı sularına karşı iyi savun
Tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşı
Bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek
Senin bahtsız ve mesut Eyyub'un

Atların en güzel biçimini sessizce kalbime indiriyor
İçimde İstanbul çalkanırken bozbulanık çeşme
Bir dans için can vermeğe hazır bekliyorum
Sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme

Su akıyor birikiyor kan lekeleri
Kurtulsam diyorum bir eser buna engel
Öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun
İstanbul kalmıyor

Hangi köşesinde huzur o köşesinde sen
Hangi köşesinde yeni çağlara uygun odalar
Ben bölünmez bir şairsem
Sen bölünmez bir anne
Bir çeşme 


- Sezai Karakoç -

donderdag, maart 07, 2013

Halbuki bir gül ne de güzel yakisir kar beyazi ellerine...    

dinsdag, maart 05, 2013


Saclarini tararim vapurlarin. Martilar mesken tutmustur evlerin bacalarini.
Gözlerin tipki sehrin gün batimi gibi alev alev. Benim ise bir kizillik belirir alnimda cizgi cizgi.
Baliklar kör ve sagir. Ne seni bilirler ne de beni. Ve hatta dünyada yerleri yoktur onlarin. Bu yüzden bir balik dünyayi ne kadar umursuyorsa, seni o kadar umursarim.




 

zondag, maart 03, 2013

Halimi sorma n'olur. Halim hal degil
karanlik odalarda mahsurum
kalabaliklara tahammülüm yok.

Bir tas olsam ve firlatsan beni uzak denizlere
cikmaz bu sensizlik lekesi üzerimden. 

Dilini bilmedigim sarkilar dinliyorum
hepsi seni özlemek kadar güzel. 

zaterdag, maart 02, 2013

Sana öfklenmek kadar güzel bir sey yok
ve bu öfkemi bir tek duvarlar anliyor



Kaldi ise bir baharlik ömrüm, onuda sana vereyim.
Gelmesin kis, günes hep senin üzerine dogsun ki, üsümesin ellerin.
Güvercinler konsun omzuna.