woensdag, mei 14, 2014

Bedahşan İli Ve Yüreğim

Sen çık ve salın, gün akşamlıdır
Tükeniyor, yok oldu bile sevgi
Yazılsın tarihi ve sezilsin
Sonlanışı aşkın, artık o yok ki...
Öyleyse gülüm, neye yarar bilim;
Ezelden ölümün ettiği zulüm,
Granit kayalara kazılsın.
Umardık yüreğimizin yazıtları,
Yâni o kayalar, bir de kanımız,
Bir gün lâl olur Bedahşan’da. 


Ah kuzu, bıçak hep senin boynuna
Kirlenmiş çöllerde şimdi Leylâ...
Teneke kutu ve çöpler yanında,
Yüreğimiz lâl olmaz asla.  


Yeridir, bu yürek şimdi ezilsin,
Yazılsın tarihi ve sezilsin...
Bir zaman vardı, şimdi yok sevgi
Sen çık ve salın, şunu da bil ki,
Küskün gider gidenler yer altına
Nice gevher bedenler çürüdüler
Gevher canlar imiş, parlıyor hâlâ
Tek sahipli ve çok yüzlü bir tebessüm
Özlem ve buluşmalar hep onunla. 


Ben kınanma hırkasını kendim giydim eğnime 

Sağtöre kadehini taşa çaldım kime ne
Bu kimi ilgilendirir Beyefendi?
Çünkü nice beden, gevher misâli
Arzın sandukasına kondu. 


Ah çık ve salın ki gün akşamlıdır
Dilim ise lâl olacak yakındır
Ama yüreğimin kanı ve kayalar,
Lâl olmayacak Bedahşan’da...
Of kuzu, bıçak hep senin boynuna
Sen çık ve salın, gün akşamlıdır.


- Hüsrev Hatemi -      

woensdag, mei 07, 2014

şunu bil:
herkesten ve herşeyden kaçarken
birden sana tutuldum;
aniden bastıran bir yağmur gibi.
ve alnıma düşen her yağmur damlası,
sana dair biriken ince bir sızı idi;
boğazımda düğümlenen.


beni duy:
sığmıyorsun hiç bir kağıda
ve yazmıyor seni hiç bir kalem.
karşılaşmıyoruz seninle hiç bir şiirde
adın bir seyyah misali dolanıyor
zihnimin karanlik dehlizlerinde

beni anla:
söylenmeyi bekleyen her söz bir düğümdür,
her öfke bir feryâd.
harbe giriyorum goğsümde peydâh olan ağrılarla.
ve mağlup çıkıyorum,
sana karşı verdiğim her savaştan

oysa şimdi sonsuz bir uykuya dalmak için, en müsait yerdir avuçların.