woensdag, maart 19, 2014

şimdi ben evimden çokca uzak bir diyârdayım. hasret ve kırgınlık müstehaktır bana. bir sandalye çekip ve aynanın karşısına geçip, hızla gelip geçen zamanın alnıma çiziktirdiği izleri saymak ile meşgulüm.

bazı sabahlar güne tıpkı evsizler gibi uyanıyorum: kir ve pas içinde. üzerimde garip bir is kokusu ve mütemadiyen nûks eden evime dönme arzusu. galiba bir daha evime geri dönemeyeceğim.
ve yine bazı akşamlar oluyor: "şu köşeyi dönünce evime varmış olsam" dediğim ve fakat her defasında hevesim hep bir "keşke" de takılıp kalıyor.

bu his, bu hasret, bu kırgınlık ve bu evsizlik; boğazımda asla çözülmeyecek olan bir düğüm...gün gelir, geçer mi bilmem. lâkin, sen rabbim kimseyi evsiz koma. zira, evini omuzlarında taşıyan biri olmak çok hazin.

ve artik biliyorum ki, insanoğlu yaşlandıkca bir takım garip hislerin adamı olup çıkıyor...ne tuhaf!

dinsdag, maart 11, 2014

annelerine kızıp, evlerinden kaçan çocuklar kadar öfkeliyim sana. çaresizliğim ise cabası. 

zaterdag, maart 08, 2014

Çölde Gizli Bezginler


bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yağmur sıcağı gibi
öptüm sonsuz gidişinden. saçlarının seyriyle seni
 
yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akreplerdir duygunun. karanlık ordulara güneşsiz sokulan
 
bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek
 
sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. sürdüren ellerini yangın borularında
 
şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından
burda biter düğün. gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından
 
gemilerimiz saklanır.ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların
saplandık tadına.durduk alnında yüreğe vuruşların
 
yollar sellere gider. açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağırmak hiç keseye mi kalır
 
çizildi yalnızlar. senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. kürek sesleriyle
 
koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından
 
oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular
 
bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan
 
biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık
 
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle.Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın kurtulun. A ha size son atım
 
 
 
 
Cahit Zarifoğlu

zaterdag, maart 01, 2014

ölüme gider gibi bir öfke ile çıktın şu kapidan.
evet, işte bu kapı o kapı
kapıyı ardından vuruşundan belli idi
dönüşü olmayan ayrılığa ve hasrete yelken açtığın.
yani benim elleri hasret kokan sevgilim
sen gittin ve fırtınaya döndü rüzgar
ve ben 70 yaşındaki bir adama dönüştüm
alnının ortasından her gün trenler geçen.