zondag, december 23, 2012
Sen Daha Başından...
Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. İçimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar - -
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.
Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. Bir kır evinde
açık bir pencere - -, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, - -
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.Kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.
- Rainer Maria Rilke -
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. İçimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar - -
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.
Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. Bir kır evinde
açık bir pencere - -, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, - -
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.Kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.
- Rainer Maria Rilke -
dinsdag, december 18, 2012
bi acayip hallerdeyim. nevrim dönüyor ara sira. otobüs duraklari bekledigim hic bir seyi getirmiyor. evlerin damlarina konan kuslari tasliyorum, aklima sen gelende...
tanrim! biraz daha sabir, biraz daha tütün, biraz daha mühlet tanrim. son bir sigara tanrim, son bir nefes, son bir hatirlayis.
kapisi olmayan duvarlar örüyorum kendime. günese tahammülüm yok. her günüm sanki solundan kalkmis gibi. su gökyüzünü al basimdan tanrim.
her calan sarki da adi geciyor ve her gün üzerinde yürüdügüm kaldirim, sanki beni ona götürecekmis gibi sakin, gibi yorgun, gibi cukur.
burada bi'seyler bitiyor.cümleler kisaliyor.nokta yerini buluyor.
tanrim! biraz daha sabir, biraz daha tütün, biraz daha mühlet tanrim. son bir sigara tanrim, son bir nefes, son bir hatirlayis.
kapisi olmayan duvarlar örüyorum kendime. günese tahammülüm yok. her günüm sanki solundan kalkmis gibi. su gökyüzünü al basimdan tanrim.
her calan sarki da adi geciyor ve her gün üzerinde yürüdügüm kaldirim, sanki beni ona götürecekmis gibi sakin, gibi yorgun, gibi cukur.
burada bi'seyler bitiyor.cümleler kisaliyor.nokta yerini buluyor.
zondag, december 16, 2012
donderdag, december 13, 2012
Mirildandiğim şeylersin
senin harflerin için
1.
mırıldandığın her şeysin, sesinden öpüyorum
sessizliğine de eğiliyorum fakat neredesin
kapanınca harflerinin kapısı: adın
şiirim!
heceler gibi öpüyorum işte iki hecesin
adından başlıyorum öpmeye kırlara çıkmış
harflerinin arasından öpüyorum: ağzın
cennetim!
dilin hâlâ çocukluğun suyuyla terli
ve haylaz suyundan öpsem küskün
bir çeşmenin harflerin susuz. dilin
cehennemim
2.
mırıldan dur bana, senin üstüne harf
getirmem daha, ağız ağıza duruyor
harflerin: sevmenin birinci hâli gibi
telaşlı duruyor da ben utanıyorum
üçü bakarken birini öpmeye senin!
3.
harflerin aralanmış
sesliler sevişiyor
sessizlere bu cümlede
sıra gelmeyecek gibi
harflerin yatışınca
belki duyarsın içinde
sessizlerin uykusuz
kaldığı o cümleyi
aşkı seslendirirken
unuttuğun mırıltı
bizi sessizliğimizden
doğru bağışlar belki
4.
bir ses sesini öpse
harflerin uykusuz kalır
5.
dün sabah önünden geçtim
kağıt gibiydi harflerinin yüzü
araları açılmış olmalı
bütün gece sevişmekten
6.
mırıldandığımız şeyler
kalmayınca aramızda
ağızda söz, gövdede ter,
bir aşk bunlarla biter
7.
harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
1.
mırıldandığın her şeysin, sesinden öpüyorum
sessizliğine de eğiliyorum fakat neredesin
kapanınca harflerinin kapısı: adın
şiirim!
heceler gibi öpüyorum işte iki hecesin
adından başlıyorum öpmeye kırlara çıkmış
harflerinin arasından öpüyorum: ağzın
cennetim!
dilin hâlâ çocukluğun suyuyla terli
ve haylaz suyundan öpsem küskün
bir çeşmenin harflerin susuz. dilin
cehennemim
2.
mırıldan dur bana, senin üstüne harf
getirmem daha, ağız ağıza duruyor
harflerin: sevmenin birinci hâli gibi
telaşlı duruyor da ben utanıyorum
üçü bakarken birini öpmeye senin!
3.
harflerin aralanmış
sesliler sevişiyor
sessizlere bu cümlede
sıra gelmeyecek gibi
harflerin yatışınca
belki duyarsın içinde
sessizlerin uykusuz
kaldığı o cümleyi
aşkı seslendirirken
unuttuğun mırıltı
bizi sessizliğimizden
doğru bağışlar belki
4.
bir ses sesini öpse
harflerin uykusuz kalır
5.
dün sabah önünden geçtim
kağıt gibiydi harflerinin yüzü
araları açılmış olmalı
bütün gece sevişmekten
6.
mırıldandığımız şeyler
kalmayınca aramızda
ağızda söz, gövdede ter,
bir aşk bunlarla biter
7.
harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
woensdag, december 12, 2012
Bir agri olup düsmek kalbine veya yagmur olup avuclarina yagmak, uzak ülkelerin sahipsiz bulutlarinin tasidigi ruzgar olup yüzünü oksamak, üzerinde yürüdügün kaldirim, seni ta gittigin ve gidecegin yere kadar takip eden yol, dönüp baktigin herhangi bir yüz, ayrildigimiz o yer, sokak lambasi, karanlik sehir, ben, sen, tamam sustum.!
Kusasim var...
Kusasim var...
maandag, december 10, 2012
zaterdag, december 08, 2012
Anlamadım Herşey Nagihan Oldu
ta başından biliyodum desem yalan
mahkumdu saçlarının karasına beslediğim hakikat
nasıl da yakışmıştı bahtımın karasına gardiyanlık
nagihan bi isyan patlak verdi bir gece
yalnızdım yine, bastıramadım
işte o isyanın zayiatısın
firari bi duygunun mahsulüsün
ta başından biliyodum desem yalan
sezemedim,
herşey nagihan oldu.
ihtiyaç şeklinde hasıl oldu vuslatın
nasıl da acımasız ağır aksak zaman
her yaraya derman
benim katlime ferman oldu
nagihan bi sızıntı oldu yaralarımdan
bekledim, pıhtılaşmadı, tuz bastım
oynuyodum halbuki sessiz sedasız
kaderin biçtiği rolü
bilmem neden umut sürgünü yedim
ihtiyaç şeklinde hasıl oldu vuslatın
anlamadım,
herşey nagihan oldu.
bir aşk payı yanmak düştü bahtıma
hangi itin rüyası belli olmayan
o şatafatlı gösteriden uzak
yaşıyodum hüsn-ü halimce
nagihan bi saldırı oldu kalp kapakçıklarıma
tüm haber bültenleri kınadı
bu menfur saldırıyı
bense metin oldum şikayetçi olmadım
sabır musluklarını sonuna kadar açtım
ve geçiş törenini izledim gözlerinin
gözlerimin önünden
bir aşk payı yanmak düştü bahtıma
göremedim,
herşey nagihan oldu.
- Ismail Özcan -
mahkumdu saçlarının karasına beslediğim hakikat
nasıl da yakışmıştı bahtımın karasına gardiyanlık
nagihan bi isyan patlak verdi bir gece
yalnızdım yine, bastıramadım
işte o isyanın zayiatısın
firari bi duygunun mahsulüsün
ta başından biliyodum desem yalan
sezemedim,
herşey nagihan oldu.
ihtiyaç şeklinde hasıl oldu vuslatın
nasıl da acımasız ağır aksak zaman
her yaraya derman
benim katlime ferman oldu
nagihan bi sızıntı oldu yaralarımdan
bekledim, pıhtılaşmadı, tuz bastım
oynuyodum halbuki sessiz sedasız
kaderin biçtiği rolü
bilmem neden umut sürgünü yedim
ihtiyaç şeklinde hasıl oldu vuslatın
anlamadım,
herşey nagihan oldu.
bir aşk payı yanmak düştü bahtıma
hangi itin rüyası belli olmayan
o şatafatlı gösteriden uzak
yaşıyodum hüsn-ü halimce
nagihan bi saldırı oldu kalp kapakçıklarıma
tüm haber bültenleri kınadı
bu menfur saldırıyı
bense metin oldum şikayetçi olmadım
sabır musluklarını sonuna kadar açtım
ve geçiş törenini izledim gözlerinin
gözlerimin önünden
bir aşk payı yanmak düştü bahtıma
göremedim,
herşey nagihan oldu.
- Ismail Özcan -
zaterdag, december 01, 2012
“Bağlıyız birbirimize
Ama önce sen gidiyorsun
Sonra hepimiz„ sonra hepimiz
Önce sen burkuyorsun sayfayı, sonra başkaları karalıyor cümleleri.
Tam sen ağlayacaksın sanıyorum,
Bir taş yuvarlanıyor sol kolumdan yere,
Başkaları ağlıyor.
Korkma anne, aşk seni de öldürmedi, hatırla.
Bıraktım oyun sonsuza dek sürsün.
Tek tek sökeceğim dolaştığın yerlerdeki acılı yıldızları.
İşim beş dakika sürer.
Nasılsa bilmiyorum son paragrafı.”
- Umay Umay -
Ama önce sen gidiyorsun
Sonra hepimiz„ sonra hepimiz
Önce sen burkuyorsun sayfayı, sonra başkaları karalıyor cümleleri.
Tam sen ağlayacaksın sanıyorum,
Bir taş yuvarlanıyor sol kolumdan yere,
Başkaları ağlıyor.
Korkma anne, aşk seni de öldürmedi, hatırla.
Bıraktım oyun sonsuza dek sürsün.
Tek tek sökeceğim dolaştığın yerlerdeki acılı yıldızları.
İşim beş dakika sürer.
Nasılsa bilmiyorum son paragrafı.”
- Umay Umay -
zondag, november 25, 2012
Kisa cümleler ile hayatimi idame ediyorum. Kaygisiz ve bir o kadar umarsiz kelimeler ilgimi cekiyor. Her seferinde tuhaf huylar ediniyorum. Gecenin bilmem kacinda uyaniyorum mesela. Agzimin tadi yok. Agzim da kül tadi. Düsünmek cile gibi geliyor. Konusmak ise ayri bir zulûm. En güzeli de her seferinde sana yenilemek. Kimselere anlaticak kadar derdim yok. Ve kimseyi özleyemiyecek kadar uzagim herkesten. Ara sira öfkelencek seyler icad ediyorum kendime. Seni özlemek gibi seyler falan iste...
Sence de zamanin bu kadar hizli, cabuk, kosar gibi, kovalanir gibi gecip gitmesi tuhaf degil mi? Biraz da aglayamamktan dertliyim. Sana bunu hic anlatmadim. Sen bunu hic bilmedin. Bunu kimse bilmiyor. Bunu sen de bilmiyorsun. Bu da bana dert olsun.
Vazgecilmek güzel sey.!
Sence de zamanin bu kadar hizli, cabuk, kosar gibi, kovalanir gibi gecip gitmesi tuhaf degil mi? Biraz da aglayamamktan dertliyim. Sana bunu hic anlatmadim. Sen bunu hic bilmedin. Bunu kimse bilmiyor. Bunu sen de bilmiyorsun. Bu da bana dert olsun.
Vazgecilmek güzel sey.!
zaterdag, november 17, 2012
Sözlerime küfürle başlamak istiyorum
Merhaba
Sözlerime küfürle başlamak istiyorum
Yani ben Hiroşima’yı duyunca Japon olan ben
Tombul ve yüzü kırışmış kadınları görünce üzülen ben
Kapı pervazlarından geçerken besmeleyi unutunca
Yüzü kızaran köylü adamlardan olmak isteyen ben
Elleri üşüyünce nereye koyacağını bilmeyen ben
Geceleri yatarken kutup ayıları üşümesin diye
Dua eden ben
Dişleri sararmış inşaatçılar yüzünden
Sözlerime küfürle başlamak istiyorum
Yani ben Hiroşima’yı duyunca Japon olan ben
Tombul ve yüzü kırışmış kadınları görünce üzülen ben
Kapı pervazlarından geçerken besmeleyi unutunca
Yüzü kızaran köylü adamlardan olmak isteyen ben
Elleri üşüyünce nereye koyacağını bilmeyen ben
Geceleri yatarken kutup ayıları üşümesin diye
Dua eden ben
Dişleri sararmış inşaatçılar yüzünden
Estetik cerrahlarına sarı zarf içinde kınama cezası veren ben
Gazze’ye şiir yazılmaz
Gazze’ye şiir yazılmaz
Annem başucuma süt koyardı içeyim diye
Merhamet çok unutkan ah merhamet
Ben, kuliste tek başına ağlayan bir şöhret
Yalnız kalmasın diye salonu kulise taşıdım epey zaman evvel
Hepimiz kuliste yalnız kaldık ne çare
Dindar kuşlar öterken vakitli
Ve vakitsiz havlayan müşrik köpeklere
Elimi kulağıma atıp aryalar okudum
Sesim detone
Allah’ım! Haritam nerede, nerede, haritam nerede
Uzay mekiklerinin arkasından kimse su dökmüyor
Peçetelere yazıp Amerika’ya yolladım bu isteğimi
Yanında bir düzine tabak
Cevap: Kennedy’nin katili benmişim
Hakkında hiç şiir yazılmamış bir kız gördüm diye
O zaman suçlamıştım en son Kennedy’i
Bir de sevsem şu ismimin ilk harfini
Her şey güzel olacak, her şey
Yani ben orkestradan kovulunca berbat duygulara kapılan ben
Karşılıksız mektup yazmada üstüme kimseyi tanımayan ben
İstiklal Marşı’nı iki satır önceden okuyan
İlkokul bir çocuklarının başını okşayan ben
Şimdi nereye koyayım bu heyecanlanmış gövdemi
Nereye, soğuktan üşümüş ellerimi nereye
Ah ben
Ah sen
Ah ben
- Bülent Parlak -
zaterdag, november 03, 2012
incecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
- Hasan Hüseyin Korkmazgil -
vrijdag, november 02, 2012
woensdag, oktober 31, 2012
dinsdag, oktober 30, 2012
vrijdag, oktober 26, 2012
dinsdag, oktober 23, 2012
maandag, oktober 22, 2012
zondag, oktober 21, 2012
zaterdag, oktober 20, 2012
sevda düşünce
kuytulara
midas'ın kulakları uzar
ve
yusuflar yüklenir kervana
sürükler peşinden
maskelenmiş nefret
cümle alemi panayıra.
köleler gibi dizilir insan
cazgırlar çağırır adını
haraç mezat
ihale
kalır en büyük yalanı savuranın elinde
sen bu satırları okşarken
parmaklarını doğrayacaksın
gurur düşünce
meydana
geçmiş günahlar serilir pazara
milyon tövbe etsen kar etmez
tutkunun muhasebe defterinde
silinmez vergi borcu
aşınmaz zaman
affedilmez temerrüt
sen bu satırları yakarken
cehennemi tutuşturacaksın
hasret düşünce
uykuya
uzanırsın da tutamazsın gideni
bin olur bir adımlık mesafe
ey yar
yüksek bloklarda saklı
istanbuli esrar
rayihanla döndürme başımı
fetretinle sarsma devletimi
çevirme benden gözlerini
örtme saçlarınla bakışlarını
sen bu satırları tutarken
ellerime dokunacaksın
- Nam-i diger Mülteci -
kuytulara
midas'ın kulakları uzar
ve
yusuflar yüklenir kervana
sürükler peşinden
maskelenmiş nefret
cümle alemi panayıra.
köleler gibi dizilir insan
cazgırlar çağırır adını
haraç mezat
ihale
kalır en büyük yalanı savuranın elinde
sen bu satırları okşarken
parmaklarını doğrayacaksın
gurur düşünce
meydana
geçmiş günahlar serilir pazara
milyon tövbe etsen kar etmez
tutkunun muhasebe defterinde
silinmez vergi borcu
aşınmaz zaman
affedilmez temerrüt
sen bu satırları yakarken
cehennemi tutuşturacaksın
hasret düşünce
uykuya
uzanırsın da tutamazsın gideni
bin olur bir adımlık mesafe
ey yar
yüksek bloklarda saklı
istanbuli esrar
rayihanla döndürme başımı
fetretinle sarsma devletimi
çevirme benden gözlerini
örtme saçlarınla bakışlarını
sen bu satırları tutarken
ellerime dokunacaksın
- Nam-i diger Mülteci -
Vurgun
1.
vurgunu biz
borçluyuz
bir sara vaktine
al meydanda
ve
mezat kurulanda
ak tülbent gırtlağında tellalın
kara kara
en kara
tebdil etti sevaba günah
budur zamanın alnındaki kara
yıldızlar şahidimdir...
2.
vurgunu biz aşkta yedik
sevdalım
ağıta kesende
vuslat şarkılarımız
biçildi mitralyözlerle
gonca gülüm...
bir tanem sevdalım
şavkında mehtabın
kefenini ellerimle biçtim
el firak,
firaktı sızan yaralarımdan.
mitralyöz ne ki?
beni asıl vuran fıraktı
aşkım şahidimdir...
3.
vurgunu biz peş peşe yedik
ölesiye bir azap ki
ağam deme
bir kahramandı celladım
masal kitaplarında
tek gözlü
karabasan
kasırga
kopkoyu cinnet
ninemin dilindeki lanet
çocukluğumdaki öcü
gençliğimdeki nefret
hıncım şahidimdir...
4.
vurgunu biz yüreğimizden yedik
yüreksiz mi yüreksiz
aha size ak saçlı bilginlerimiz
nedir ismi mef'ul
Musa'nın asası
ya şol müşkül ibare
dillerine
dillerine
ateşten gem vurulacak dillerine.
kitap şahidimdir...
Ömer V. Hatipoğlu
vurgunu biz
borçluyuz
bir sara vaktine
al meydanda
ve
mezat kurulanda
ak tülbent gırtlağında tellalın
kara kara
en kara
tebdil etti sevaba günah
budur zamanın alnındaki kara
yıldızlar şahidimdir...
2.
vurgunu biz aşkta yedik
sevdalım
ağıta kesende
vuslat şarkılarımız
biçildi mitralyözlerle
gonca gülüm...
bir tanem sevdalım
şavkında mehtabın
kefenini ellerimle biçtim
el firak,
firaktı sızan yaralarımdan.
mitralyöz ne ki?
beni asıl vuran fıraktı
aşkım şahidimdir...
3.
vurgunu biz peş peşe yedik
ölesiye bir azap ki
ağam deme
bir kahramandı celladım
masal kitaplarında
tek gözlü
karabasan
kasırga
kopkoyu cinnet
ninemin dilindeki lanet
çocukluğumdaki öcü
gençliğimdeki nefret
hıncım şahidimdir...
4.
vurgunu biz yüreğimizden yedik
yüreksiz mi yüreksiz
aha size ak saçlı bilginlerimiz
nedir ismi mef'ul
Musa'nın asası
ya şol müşkül ibare
dillerine
dillerine
ateşten gem vurulacak dillerine.
kitap şahidimdir...
Ömer V. Hatipoğlu
dinsdag, oktober 16, 2012
Misr-i Kadim
Zaman unutulunca misr-i kadim yasanabiliyor
kendimi unutunca seni yasiyorum
yasamak
bu ani yasamaktir
ammon ra kotep
veya tafnit
kim oldugunu bilmek istemiyorum
yalniz etrafinda nefes almaliyim
dut bu a'ru unnek pahper
kamma pet kama ta
misir metinlerinde okudugum cumleler
seninle okuduklarimsa busbutun baska seylerdi
...
Dun cin den gelmistin
bugun lizbondan
yuzunde tarcin kokusu
gozunde cin
bir gun buradan gidersin
can kadar yakin
cin kadar uzak
bir gun buradan gidersin
aynalarda seni ararim
bu sehirde seni ararim
bu dunyada seni ararim
- Asaf Hâlet Çelebi -
kendimi unutunca seni yasiyorum
yasamak
bu ani yasamaktir
ammon ra kotep
veya tafnit
kim oldugunu bilmek istemiyorum
yalniz etrafinda nefes almaliyim
dut bu a'ru unnek pahper
kamma pet kama ta
misir metinlerinde okudugum cumleler
seninle okuduklarimsa busbutun baska seylerdi
...
Dun cin den gelmistin
bugun lizbondan
yuzunde tarcin kokusu
gozunde cin
bir gun buradan gidersin
can kadar yakin
cin kadar uzak
bir gun buradan gidersin
aynalarda seni ararim
bu sehirde seni ararim
bu dunyada seni ararim
- Asaf Hâlet Çelebi -
woensdag, oktober 10, 2012
maandag, oktober 08, 2012
İdiller Gazeli
gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak
sen bir şehir olmalısın ya da nargibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak
belki granada, belki eylül, belki kırmızı
gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzigar
çocukluğun tutmuş ta yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a
aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran
heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan
gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi, konuşkan
hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan
- Haydar Ergülen -
zondag, oktober 07, 2012
woensdag, oktober 03, 2012
Taş Gazeli
I.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
II.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlık taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
Nedir kucağında kocaman taş senin
III.
Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
- Osman Sarı -
I.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
II.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlık taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
Nedir kucağında kocaman taş senin
III.
Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
- Osman Sarı -
dinsdag, oktober 02, 2012
sürekli olarak bir yerlere gitmeden ve fani denilen su dünya'da herkes kadar biraz sirtimi duvara yaslayip, bir köse basinda gelip gecenlere bakmak benim de hakkim. kaldirimda ayaklarimi sürüyerek yürümek, bügünün yarinini düsünmeden sabah etmek. art arda yakip söndürdügüm sigaranin hesabini tutmadan aksami beklemek ve biraz olsun senin kadar güzel gülmek ve sonra biraz seni hayal etmek...
istemeden oluyor bazi seyler.istemeden ayriliyorsun mesela. istemeye istemeye cekip gidiyorsun; geride bir yigin öfke birakarak... insan en cok gözlerini özluyor senin. herseyden ve herkesten vazgecmis bir münzevi gibi kalbine siginmak olmali idi muradim.ah sevgilim! bu yenik düstügüm kacinci ayrilik?!
istemeden oluyor bazi seyler.istemeden ayriliyorsun mesela. istemeye istemeye cekip gidiyorsun; geride bir yigin öfke birakarak... insan en cok gözlerini özluyor senin. herseyden ve herkesten vazgecmis bir münzevi gibi kalbine siginmak olmali idi muradim.ah sevgilim! bu yenik düstügüm kacinci ayrilik?!
zondag, september 30, 2012
yolunda giden bir şeyler var
astımım hep tutuyor misal.
yolda polisler sürekli çevirebiliyor
ekseriyetle bana açılan ortalar hep kötü olur
ama bu asayiş ekibi gönlümü hoş etmesini biliyor
hazırcevaplılığıma katkıda bulunuyorlar
müteşekkirim.
varlığımı borçlu olduğum
yüzündeki gülümsemeyle ölümden yana nasibimi elimden alan
benim için
“benimle oynayan baba” diyebiliyor
ha! bazen de hz. ali "cigara" içmeye geliyor.
bunlar iyi şeyler
galiba.
- Muhammed Palewi -
astımım hep tutuyor misal.
yolda polisler sürekli çevirebiliyor
ekseriyetle bana açılan ortalar hep kötü olur
ama bu asayiş ekibi gönlümü hoş etmesini biliyor
hazırcevaplılığıma katkıda bulunuyorlar
müteşekkirim.
varlığımı borçlu olduğum
yüzündeki gülümsemeyle ölümden yana nasibimi elimden alan
benim için
“benimle oynayan baba” diyebiliyor
ha! bazen de hz. ali "cigara" içmeye geliyor.
bunlar iyi şeyler
galiba.
- Muhammed Palewi -
woensdag, september 19, 2012
ben "biraz daha kal" dedikce, sen parmagin ile uzaklari gösterip, sanki bin yillik bir özlemin uzagindaymiscasina kacip gitmekten bahsediyorsun. sana her "gitme" dedigimde gemiler kalkiyor limandan. sessiz ve puslu bir firtinanin arasina dalip yok oluyorlar. buz dagi olup yoluna cikmak ve seni durdurmak istesemde, artik kavusmanin bir anlami olmayacagini düsünüp pes pese sigara yakiyorum. su siralar fazlasi ile sigara iciyorum. ya o beni biraksin, ya da beni onu birakayim. ya da duzeyli iliskimize hazir sen de yokken devam edelim diyorum. öyle iste.havalar epey sogudu.kisliklari ayiklamak lazim.
zaterdag, september 15, 2012
bügün eylül'ün 15'i. hic kimselere haber vermeden istanbul'a bilet alip geldigim gün. yaklasik 28 gün önce bu sehir de idim. sanki aradan 28 sekiz degil de, 28 bin yil gecmis kadar özlemisim. ne kadar uzak kalirsan, o kadar cok özlüyorsun.
ilk is bir sigara aldim. sonra kosa kosa eminönü-kadiköy vapuruna bindim. sanki pesimden zaman kovaliyormuscasina binbir telase ile karsiya gectim. gün cabuk bitmemeli idi. güverteye cikip bos bir banka kuruldum. birden elinde tepsi ile garson belirdi. taze cay getirmisti ve yine heycanima yenik düserek alal acele bir cay kaptim. bahsis biraktigimi görünce "sagolasin, allah razi olsun" dedi. bilmiyordu asil benim ona duaci oldugumu.
vapur iskeleye yanasiyordu ve hareket etmek üzere olan diger vapura caka satar gibi selam verdi, o göge yükselen dumani ile...
henuz iki saat olmustu geleli. gecmemesini istedigim zaman sanki benimle yarisiyordu. birden aklima üsküdar'a gitmem gerektigi geldi. sanki sehrin delisi bendim.
üsküdar'a vardigimda saat dört olmustu ve neyseki yarin sabah'a daha cok vardi. o kadar cok tanidik yüze rastladim ki, görünmemek icin nerdeyse cay bardaginin arkasina dahi saklanabilirdim. bir muddet sonra aciktim. her nedense bu sefer aklima ilk gelen sey kokorec oldu. bunun icin en iyi yer cengelköydü.
dolmusa atlayip cengelköye gittim. fakat acligimi unutmustum. oturup cay ve sigara icsem doyucaktim. bir an "ben burada ne ariyorum?" sorusu ile bogusur buldum beynimi. sonra öyle umursamadim ki, ölsem gözüm arkada kalmazdi.
velhasil, cengelköy ile biraz hasret giderdikten sonra eve gectim. sabah ilk ucak ile geri dönücem. artik evdekilerin nerede oldugumdan haberi var. saat 01.48. hava biraz ilik ve esiyor. bu sehirde yine son gecem. alistim butun son'lara. koymuyor artik ve dügümlenmiyor hic bir yumruk bogazimda. kulaklarim "gitme" diye seslenicek bir ses aramiyor. kimseyi özlemiyorum. sevdigim birisi var ve onun dahi simdi bu sehir de oldugumdan haberi yok. bilmis olsa bu sehre daha cok alisicam ve ayrilik o vakit daha mesakkatli bir hal alicak.
bu sehir de yasamak kadar, uyumak da güzel.
baska kacamaklarda yine kavusmak üzere istanbul.! (saat 02.30)
ilk is bir sigara aldim. sonra kosa kosa eminönü-kadiköy vapuruna bindim. sanki pesimden zaman kovaliyormuscasina binbir telase ile karsiya gectim. gün cabuk bitmemeli idi. güverteye cikip bos bir banka kuruldum. birden elinde tepsi ile garson belirdi. taze cay getirmisti ve yine heycanima yenik düserek alal acele bir cay kaptim. bahsis biraktigimi görünce "sagolasin, allah razi olsun" dedi. bilmiyordu asil benim ona duaci oldugumu.
vapur iskeleye yanasiyordu ve hareket etmek üzere olan diger vapura caka satar gibi selam verdi, o göge yükselen dumani ile...
henuz iki saat olmustu geleli. gecmemesini istedigim zaman sanki benimle yarisiyordu. birden aklima üsküdar'a gitmem gerektigi geldi. sanki sehrin delisi bendim.
üsküdar'a vardigimda saat dört olmustu ve neyseki yarin sabah'a daha cok vardi. o kadar cok tanidik yüze rastladim ki, görünmemek icin nerdeyse cay bardaginin arkasina dahi saklanabilirdim. bir muddet sonra aciktim. her nedense bu sefer aklima ilk gelen sey kokorec oldu. bunun icin en iyi yer cengelköydü.
dolmusa atlayip cengelköye gittim. fakat acligimi unutmustum. oturup cay ve sigara icsem doyucaktim. bir an "ben burada ne ariyorum?" sorusu ile bogusur buldum beynimi. sonra öyle umursamadim ki, ölsem gözüm arkada kalmazdi.
velhasil, cengelköy ile biraz hasret giderdikten sonra eve gectim. sabah ilk ucak ile geri dönücem. artik evdekilerin nerede oldugumdan haberi var. saat 01.48. hava biraz ilik ve esiyor. bu sehirde yine son gecem. alistim butun son'lara. koymuyor artik ve dügümlenmiyor hic bir yumruk bogazimda. kulaklarim "gitme" diye seslenicek bir ses aramiyor. kimseyi özlemiyorum. sevdigim birisi var ve onun dahi simdi bu sehir de oldugumdan haberi yok. bilmis olsa bu sehre daha cok alisicam ve ayrilik o vakit daha mesakkatli bir hal alicak.
bu sehir de yasamak kadar, uyumak da güzel.
baska kacamaklarda yine kavusmak üzere istanbul.! (saat 02.30)
zondag, september 09, 2012
BEKLEYEN
Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...
- N.F.K. -
zaterdag, september 01, 2012
birine karsi sabrimin tükendigi yerde, öfke ile muamele ederim. bu böyledir. cünkü insan ancak sabri ve tahammulu kadar birini sever veya sevebilir. bu sabri/ tahammulu ise o sevdigi insana bir nevi kiraya verir. yani aslinda öyle bilindigi gibi "sonsuz sevgi" diye bir sey yok. "sonsuz sevgi" denen kavram iki kisinin birbirine olan tahammulunden ibarettir. ask biraz da tahammullun ve sabrin karsiligidir.
velhasil, ben tükendim ve tükendigim yerde, öfke ile muamele ettim. dogru veya yanlisti?! olan biten herseyden sonra bunu dahi sorgulucak "pismanliga" bürünmedim/bürünemedim. ne kadar cok yitirmemek icin cabalarsan, o kadar cok ellerinden kayip gidiyor. dönüp dolasip her zaman idrak ettigini dusundugun "her seyi kontrol edememe" gucsuzlugunu tekrar tekrar yasamama ragmen, yinede bundan vazgecemiyorum. ve bu da bazen hic istememis olsam dahi, ben de kayba neden oluyor.
kendime not: vazgecmem gereken kötü huylarim var. bana bir ayna gerek,
ona not: seni sev... neyse, yinede iyi bak kendine.
velhasil, ben tükendim ve tükendigim yerde, öfke ile muamele ettim. dogru veya yanlisti?! olan biten herseyden sonra bunu dahi sorgulucak "pismanliga" bürünmedim/bürünemedim. ne kadar cok yitirmemek icin cabalarsan, o kadar cok ellerinden kayip gidiyor. dönüp dolasip her zaman idrak ettigini dusundugun "her seyi kontrol edememe" gucsuzlugunu tekrar tekrar yasamama ragmen, yinede bundan vazgecemiyorum. ve bu da bazen hic istememis olsam dahi, ben de kayba neden oluyor.
kendime not: vazgecmem gereken kötü huylarim var. bana bir ayna gerek,
ona not: seni sev... neyse, yinede iyi bak kendine.
donderdag, augustus 30, 2012
gözlerin, gözleri közden eşrafa kızgın
sanki karanlığa kalem çekmiş muhtemel bir sır
ellerin, gökyüzüne ihanet etmiş
kanatlarıyla kumar oynayan birer güvercin
saçların dağınık, geçmişin dağınık
gövden, ankara kalesinin kusur’larından
burjuvaziye düşen bir suistimal
ama belki bir gün’ün hayali
henüz yaprağı koparılmamış takvim
şimdi kiminle yatıyorsan yat
duvarlarım seni bekleyen birer temrin
belki bir gün
bir sigara yakarsın
bu şehrin gölgelerine nasıl öleceğimi anlatırım
sevdiğin merhumlar gökyüzüne
dirhemle yaralar açar
tüm devletler ve erbabları
iktidarlar ve zulüm
ve küresel ne varsa
gökdelenlerden acze yükselir
belki bir gün
bana bir sigara yakıp verirsin
ses tellerime çarptıkça inancını kesen bıçak
beni primo levi’nin merdivenlerinden iter
beklemenin arzı tutuşur, arşa direnir
sakarya caddesinde bir evsiz yağmuru bekler
acı çekmek,
heyet-i ayan’a karşı çıkmak kadar
kutsal bir kıyafettir
ki bu yüzyılda sevgilim,
giydiğin bütün gecelerin üzerimizdeki üryan duruşu
mahremiyetimizle harlanan ateş gibi bir şeydir
kaç isim verdim sana bilmiyorum
kaç zamir, kaç mey düşledim
hangi yasak kapılardan geçtim
kaç kere gizli kaç aşina secdene düştüm?
şimdi adın iftirak, adem-i te’lîfiyet
şimdi şu adını gömdüğüm sağanak
ve zamanı suretinden götüren bu yollar
bana gam-küsâr
bu halsizlik, bu kan tutması
bu; yalnızlık ve beşir fuat’ın son tasviri
korkuyorum dudaklarının deccalinden
adını zikretmek,
sanki kerbelada üşüyecek bir devrim
acı vermek,
tüm deryadillere mecaz çekmek kadar
clark bir ibadettir
ki geçen yüzyılda sevgilim,
dinlediğimiz bütün şarkıların gecendeki aksak ilerleyişi
yasaklara muska yazmış gibi ağlayan bir şeyhtir
keşke hiç dokunmasaydık birbirmize
çingeneler şarkı söylemeseydi
ve bu güzel ölümden önce
keşke hiç karışmasaydık
şimdi bir yanım o karanfil kokan sokak
yıkılsın mecburiyet ve diğer bütün şehirler
şimdi bir yanım aylar, yıllar
ama belki bir gün’ün kıblesi,
kutsal saçlarına dolanmış bir allah emri
ama şimdi; cehennem
şimdi incil’den bir iki ayet okusam
kuran’da filan sana benzeyen bir şey bulsam
gusül’üne uygun seni paramparça ellerimle temizlesem bile
ne kadar caiz hayat varsa katilim olmaya gelir
hiçbir şeye dokunmamak için dokunduğum o bıçak
korktuğum kimliğe dönüşür
şimdi kan öksüren bir maktulün düşü olarak kalmak,
senin için daha ehemmiyetli bir ankara doğuracak
senden ve kendimden aldığım bu intikam,
bir akşamüstü terminalinde çimlere uzanmış
özgürlüğünü bekleyecek
çünkü kurtlanmış organlarımızın
kirli tırnaklarımızın
ve tüm insanlığın aciz kalışının
bize öğrettiği bir ahkâm var;
kusur’suz yalnızlık
acıyı dindirmek
seni dinleştirmek kadar
makul bir sebeptir
ki gelecek yüzyılda sevgilim
ah! belki gelecek yüzyılda sevgilim…
belki bir gün
bir gezegen daha düşer
belki bu sefer
acırız birbirimize
elveda.
sanki karanlığa kalem çekmiş muhtemel bir sır
ellerin, gökyüzüne ihanet etmiş
kanatlarıyla kumar oynayan birer güvercin
saçların dağınık, geçmişin dağınık
gövden, ankara kalesinin kusur’larından
burjuvaziye düşen bir suistimal
ama belki bir gün’ün hayali
henüz yaprağı koparılmamış takvim
şimdi kiminle yatıyorsan yat
duvarlarım seni bekleyen birer temrin
belki bir gün
bir sigara yakarsın
bu şehrin gölgelerine nasıl öleceğimi anlatırım
sevdiğin merhumlar gökyüzüne
dirhemle yaralar açar
tüm devletler ve erbabları
iktidarlar ve zulüm
ve küresel ne varsa
gökdelenlerden acze yükselir
belki bir gün
bana bir sigara yakıp verirsin
ses tellerime çarptıkça inancını kesen bıçak
beni primo levi’nin merdivenlerinden iter
beklemenin arzı tutuşur, arşa direnir
sakarya caddesinde bir evsiz yağmuru bekler
acı çekmek,
heyet-i ayan’a karşı çıkmak kadar
kutsal bir kıyafettir
ki bu yüzyılda sevgilim,
giydiğin bütün gecelerin üzerimizdeki üryan duruşu
mahremiyetimizle harlanan ateş gibi bir şeydir
kaç isim verdim sana bilmiyorum
kaç zamir, kaç mey düşledim
hangi yasak kapılardan geçtim
kaç kere gizli kaç aşina secdene düştüm?
şimdi adın iftirak, adem-i te’lîfiyet
şimdi şu adını gömdüğüm sağanak
ve zamanı suretinden götüren bu yollar
bana gam-küsâr
bu halsizlik, bu kan tutması
bu; yalnızlık ve beşir fuat’ın son tasviri
korkuyorum dudaklarının deccalinden
adını zikretmek,
sanki kerbelada üşüyecek bir devrim
acı vermek,
tüm deryadillere mecaz çekmek kadar
clark bir ibadettir
ki geçen yüzyılda sevgilim,
dinlediğimiz bütün şarkıların gecendeki aksak ilerleyişi
yasaklara muska yazmış gibi ağlayan bir şeyhtir
keşke hiç dokunmasaydık birbirmize
çingeneler şarkı söylemeseydi
ve bu güzel ölümden önce
keşke hiç karışmasaydık
şimdi bir yanım o karanfil kokan sokak
yıkılsın mecburiyet ve diğer bütün şehirler
şimdi bir yanım aylar, yıllar
ama belki bir gün’ün kıblesi,
kutsal saçlarına dolanmış bir allah emri
ama şimdi; cehennem
şimdi incil’den bir iki ayet okusam
kuran’da filan sana benzeyen bir şey bulsam
gusül’üne uygun seni paramparça ellerimle temizlesem bile
ne kadar caiz hayat varsa katilim olmaya gelir
hiçbir şeye dokunmamak için dokunduğum o bıçak
korktuğum kimliğe dönüşür
şimdi kan öksüren bir maktulün düşü olarak kalmak,
senin için daha ehemmiyetli bir ankara doğuracak
senden ve kendimden aldığım bu intikam,
bir akşamüstü terminalinde çimlere uzanmış
özgürlüğünü bekleyecek
çünkü kurtlanmış organlarımızın
kirli tırnaklarımızın
ve tüm insanlığın aciz kalışının
bize öğrettiği bir ahkâm var;
kusur’suz yalnızlık
acıyı dindirmek
seni dinleştirmek kadar
makul bir sebeptir
ki gelecek yüzyılda sevgilim
ah! belki gelecek yüzyılda sevgilim…
belki bir gün
bir gezegen daha düşer
belki bu sefer
acırız birbirimize
elveda.
maandag, augustus 27, 2012
dinsdag, juli 24, 2012
durmadan, usanmadan ve yorulmadan huzur'dan dem vuran biri ile muhatap olmak/ konusmak/ bir arada bulunmak/ iliski kurmak vs. vs. beni ziyadesi ile korkutur. zira kendi keyfi/ mutlulugu/ huzuru icin, seni gözünün yasina bakmadan harcar. "ben huzur istiyorum" / "ben mutlulugu hak ediyorum" diyen birisi ile olmaz. yani olamaz. bu durumdaki adamlar genelde haddinden fazla hirsli olurlar. halbuki bilmezler, huzuru veya mutlulugu hak etmek veya elde etmek icin önce onu kendin bulman gerektigini ve asla farkina varmazlar. hep bir baskasindan beklerler, sanki lutf edermis gibi...
ne zaman birinin agzindan "huzur" veya "mutluluk" kelimesini duysam, aklima cem yilmaz'in o meshur lafi gelir: "Huzur icimizde"
evet, huzur ya icindedir ya da degildir. sen de olmayani, bir baskasinda aramak veya bulmaya calismak beyhude bir caba. ha sen de var ise ve karsindaki adamin bunun eksikligini yasadigini hissediyorsan eger, ona kendinden bir pay ver. sen de olani onunla paylasmaya calis.bunun icin gayret et. ama asla bir baskasina kastetme.
ne zaman birinin agzindan "huzur" veya "mutluluk" kelimesini duysam, aklima cem yilmaz'in o meshur lafi gelir: "Huzur icimizde"
evet, huzur ya icindedir ya da degildir. sen de olmayani, bir baskasinda aramak veya bulmaya calismak beyhude bir caba. ha sen de var ise ve karsindaki adamin bunun eksikligini yasadigini hissediyorsan eger, ona kendinden bir pay ver. sen de olani onunla paylasmaya calis.bunun icin gayret et. ama asla bir baskasina kastetme.
zondag, juli 15, 2012
kapilari kirmislar ali. duvarlari yikmislar.daglari dize getirmisler. gögsümde bir kaya, agrir da durur ali. agriyan gögsüm degil, kayadir ali. bilirsin ben asinayim agrilara ve üsümem ayaz gecelerde ve titremem hic bir sogukta ve kolay kolay özlemem hic kimseyi, bilirsin.!
bilmedigin cok sey var ali. bos ver bilme. sana faydasi yok.birakalim ben de kalsin. görmemezlikten gelelim ali, belki susar. anlatsam mi acaba sana bilmediklerini ali. yok ali yok korktugum falan yok. sadece kulagina gider ve belki de artik unutmustur ali. bos teselliye ihtiyacim yok. kendini yorma ali. günü gelince herkes ölücek ve o gün zaten kimse kimseyi hatirlamicak. hadi artik susalim ali.onu telasesi ile basbasa birakalim.
hoscakal ali...hoscakal.
bilmedigin cok sey var ali. bos ver bilme. sana faydasi yok.birakalim ben de kalsin. görmemezlikten gelelim ali, belki susar. anlatsam mi acaba sana bilmediklerini ali. yok ali yok korktugum falan yok. sadece kulagina gider ve belki de artik unutmustur ali. bos teselliye ihtiyacim yok. kendini yorma ali. günü gelince herkes ölücek ve o gün zaten kimse kimseyi hatirlamicak. hadi artik susalim ali.onu telasesi ile basbasa birakalim.
hoscakal ali...hoscakal.
zondag, juli 08, 2012
nasil seslensem bilmiyorum.ne zaman yuzu gözümün önüne gelse gökten sanki tas yagiyor gögsümün orta yerine.eli elimdeymiscesine terliyor avuclarim.kifayetsiz kalan kelimeler mi yoksa caresizligim mi bilmiyorum.bilmemek belasina bir de uzakliklar eklenince biriktirdigim korkularimla önüme ilk cikan ucurumdan atlamak istiyorum. ben bunca öfke ile nasil öleyim sevgilim?! hangi mezar kabul eder beni sen böyle icimde kocaman bir ûkde iken?!
git gide yeniliyorum yokluguna.gece, zincirinden bosalmis dev gibi üzerime üzerime geliyor. seni aramak telasinda fotograflarina sariliyorum. sonra gözlerin cikiyor karsima ve gün agriyor birden. ah sevgili, mevsim olup gelsen, bir cuma vakti cikip gelsen, bayram olup gelsen...
git gide yeniliyorum yokluguna.gece, zincirinden bosalmis dev gibi üzerime üzerime geliyor. seni aramak telasinda fotograflarina sariliyorum. sonra gözlerin cikiyor karsima ve gün agriyor birden. ah sevgili, mevsim olup gelsen, bir cuma vakti cikip gelsen, bayram olup gelsen...
zaterdag, juli 07, 2012
zaterdag, juni 30, 2012
dinsdag, juni 26, 2012
zondag, juni 24, 2012
zaterdag, juni 23, 2012
dinsdag, juni 19, 2012
vrijdag, juni 15, 2012
maandag, juni 11, 2012
Sen yoksun.........
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki.....
Boşuna bu nehir......
Çırpınıp pırpırlanması.....
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğiz ki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemiyeceğiz ki ...
[ A.N. ]
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki.....
Boşuna bu nehir......
Çırpınıp pırpırlanması.....
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğiz ki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemiyeceğiz ki ...
[ A.N. ]
zondag, juni 10, 2012
Artık gelmesen de olur...
Adımı yazdım üçgen gözlerine ölümün artık;
Sonra benim gibi bu kadersiz insanlar;
Sonra bu karanlık...
Gelme,dağıtma yalnızlığımı!..
Hep güller üstünde uçar oldu kargalar,
Yorgun Meryem'in gözüne kaçmış zaman,
isa doğduğuna yüz kere pişman
Ki nerdeyse bastıracak kar,
Korku yüklü trenler geçmektedir katar katar beynimden
Alın selamımı istasyon bekçilerinden...
Zaman;hüznü,baharı verir
Ben bu sonuncu yokluğundan yorgun argın
Ansızın ölüler gibi ortasında sokakların...
Artık gelmesen de olur!
[ H.Ö. ]
zaterdag, juni 09, 2012
dinsdag, juni 05, 2012
maandag, juni 04, 2012
yazarak kurtulmaya calisiyorum.belki parmak uclarimdan kusarim diye umut ediyorum icimde biriken katrani. bugun tam bir hafta bir gün oldu. nasil oldu da bu kadar bekledim, sabrettim, kendime hakim olmayi basardim bilmiyorum. "ben artik huzursuz olmak istemiyorum" dedigi an, bir tarafdan beynimin icine hucum eden onlarca sorudan kurtulmak icin mucadele ediyor, diger yandan söylediklerini anlamaya calisiyorum.
huzur, ne zamandir sevdigini söyledigin birinden kacarak bulunur oldu, yoksa ben mi gec kaldim ? bilmiyorum.
ben "evet, seni anliyorum..." dedikce "hayir beni anlamiyorsun" diyerek, beni aklimdan süpheye düsürdügünden beri özlüyorum. yani demem o'ki sevgilim; belki yoklugunu cabuk unuturum diyerek, cay'a vuruyorum kendimi.
huzur, ne zamandir sevdigini söyledigin birinden kacarak bulunur oldu, yoksa ben mi gec kaldim ? bilmiyorum.
ben "evet, seni anliyorum..." dedikce "hayir beni anlamiyorsun" diyerek, beni aklimdan süpheye düsürdügünden beri özlüyorum. yani demem o'ki sevgilim; belki yoklugunu cabuk unuturum diyerek, cay'a vuruyorum kendimi.
Abonneren op:
Posts (Atom)